Ana sayfa  Annelik  Elsanatları  Haberler  Magazin Dünya  Magazin Türkiye  Moda  Ressamlar  Seramik

Tiyatro Sinema  Yazılar  Yemekler  Send Twitter  Twitter'da biz  Facebook'da biz  Pinterest'de biz

 

 

figen füsun pehlivan yazıları Şiir Rüzgara Karışmış Devler Ormanında

Figen Füsun Pehlivan, Grafik Saati, kültür sanat

Ve insanoğlu şiirle tanıştı...

Şiir, belki de bir annenin ağıtıyla başladı . Belki turnalar öğretti hasreti insanoğluna, kelimelere döküldü sonra.

Her şeyde olduğu gibi övgüler işin içine girdi. Soytarıların krallarına ettiği yaldızlı laflarla, düzmeceler şiir sanıldı.

Kimi zamanlarda kralların, padişahların, lordların adına şiirler yazılır, resimleri, heykelleri yapılırdı, sanki sanat sadece soylu sınıfına aitmiş gibi. . .

Halk için sanat

Çağlar geçip de Fransız İhtilalı ve Cumhuriyet rejimleri hakim oldukça sıradan insana da şiir yazılabileceği fikri kabul görmeye başladı, ülkemizde buna en iyi örnek Orhan Veli Kanık'ın Kitabe-i-Seng-i-Mezar şiiridir.

Lise dönemlerimizde bize gösterilen eğitimle analitik bir yazıydı şiir. Güldüğümüz, çözemediğimiz, failatün failün, aruz ölçüsü. . . Ölçüsü neydi? Ölçü nerede başlar nerede biterdi?

Halk edebiyatındaki atışmaların, deyişlerin ve dilden dile geçip belki de yüzyıllar içinde kültürümüzü oluşturan Dede Korkut hikayelerinden Aşık Mahsuni' ye günümüze ulaşan şiirler...

Şiir zamanla özgürleşti

Her kültüre ait edebiyata olduğu gibi, bizde de dinin edebiyata katkısı yadsınamaz Şiir bazen ilahiler ve tasavvuf edebiyatı ile dile gelmiştir. Saray ve çevresinin yetiştirdiği divan edebiyatı kapsamında ele alabileceğimiz Fuzuli ve Baki gibi şairlerin yapıtları, insan üzerindeki belki de en düşçü, en güzel duyguları şiirde mükemmeliyetçi bir estetik anlayışla biçimlendirmiştir.

Yazımızda, hak ettiği nispette incelenmeyen bu şairlerden biri olan ve devletin en üst kademelerinde de görev yapmış olan büyük bir şairin; Baki'nin bir dizesine de yer verelim;

Biz mütteka-yı zerkeş-i caha dayanmazuz
Hakk’ın kemal-i lütfünedir istinadımız
Baki

Tercümesi ise; “Biz mevki ve rütbenin altınla işlenmiş sırt yastığına dayanarak insanlara zulüm etmeyiz, yalnız Allah'a güveniriz” şeklindedir.
Annelik Anne ve çocuk bebek bakımı annelik duygusu çocuk eğitimi ve gelişimi yazıları Banu Conker
Dilin önemi burada da kendini gösteriyor. Yazı dili Osmanlıca olan bir yönetimde, Anadolu 'da kendi dillerini konuşan bir halklar vardı, öyleyse şiir sanatı nasıl yaygınlaşabilirdi?
Grafik Saati kadınlar klubü

Ne yazık ki bizler yeteri kadar sevmiyoruz şiiri, benimsemek ve sevmek için çaba göstermek gerekirken belki de yüzeysel bir hayatı algılama, rutinden kurtulamama söz konusu çoğumuzda.

Öyle ya, kolay değildir Pablo Neruda ya da Berthold Brecht okumak, kolay olmadığı için güzeldir. Halbuki bir kadeh içilse şarabı, tüm mahzeni içmek isteyecekmiş gibi sevilir şiir.

Fırıncı da, manav da, ayakkabı boyacısı da şiir sever, insanların çoğundan şu sözleri duyarız, gençken ben de yazardım, sevdalandık da kaç defter bitirdik… Hemen her askerin bir defteri vardır, anı ve şiirle dolu.

Kafamızın içerisinde düşünceler, kalbimizin sıcaklığı bizi biz eden yaşama sevincimiz, anılar sonra.

Keşke şair olsaydım sana olan sevgimi gerektiğince anlatabilseydim diye hayıflandığımız olmuştur. Bu yüzden de Pablo Neruda'nın Postacısını hoş görmek gerek sanırım.

Şiir sevenler için en güzel şeylerden biri de yepyeni ve güzel bir şiiri ilk kez okumaktır, bildiğimiz usta şairlerden sonra genç şairlerin şiirleri de iyi bir okur için bulunmaz bir keşif olabilir.

Ölmeye mi, yoksa yaşamaya mı uğraşıyorum diye soruyorum kendime, sevmediğimiz işlerde çalışıp sigara dumanını içimize çektikçe, hiç gidemeyeceğimiz yerleri düşünüp, dayak yiyeceğimizi bile bile eylemlere gittikçe.

Umutluyum yine de ne çok şiir yazanı var bu ülkede, ne çok ressamı, fakat biliyorsunuz her resim yapan sanatçı değil, aynı şekilde şairlerimiz de az. Sanatçıların en belirgin özelliği yaratıcı olmaları. Her sanatın da kendine özgü farklılıkları var, örneğin resim sanatında görsellik hakim, dünyanın her yerinde algılanabilir. Ve müzik evrenseldir tabii ki, şiirin evrensel bir boyut kazanması yine şairlerin çabasıyla olur, çünkü bir şiiri başka bir dile hakkıyla çevirebilen yine şairledir.

Gerçek şiiri nasıl anlarız, duyulmamış ve hissedilmemiş olmalı gerçek şiir, orijinal olmalı ve yenilik getirmeli. Edebiyatçılar için ve iyi okurlar için bu pek de zor değil. Usta şair ve ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun dediği gibi, “Ben şiirin hasını ayak seslerinden tanırım. ”
Yani baktığında neye göre bu düz yazı olmuş ya da şiir olmuş diyorsun, dilbilgisi ya da biçim olarak kuralı yok mu bu işin diye sorabiliriz. Konusu ne olursa olsun estetik.

Elbette ki çok önemli ve şiirin şekli olmamalı, imgeye önem verilmeli. İstediğimiz kadar keskin, çok yüce duygularla bu işe girişsek de yazdığımızı zannettiğimiz protest şiir, ömrünü okunduğu dakikada doldurabilir çünkü, düz yazı ya da arabesk olabilir. En zor yazılan şiir türü elbette ki aşk şiirleridir, değil midir ki aşk örgütlenmektir ve devrimdir.

Yani epeyce sancılı bir iş şiir çalışmak, şairlik etmek, kitap okunarak şair olunsa kolaydı fakat bu her şeyden önce kabiliyet ve Ahmet Arif'in de dediği gibi, “yürek işçiliği, namus işçiliği”. Şiirde salt biçime önem vermek, çalışmak, şekil olarak bir bütünlük sağlamak yetmiyor, şiirin özü, içeriği, derinliği asıl kalıcılığı sağlıyor.

Haydar Ergülen' de şiirin sözcük, dize ve ritimden oluştuğunu ve şiirin aslında yazınsal bir tür olmadığını savunuyor, ki bu görüş bana oldukça yakın geliyor.

Ayrıca şiirin sadece bir duygu aktarması değil şiirin yazılma aşamasının çalışma gerektirdiği, bazen bir dize için 10 dk 15 dk bazen de birgün beklenebileceği, şairin kelime arayarak ürettiği konusu da bir başka gerçek.

Elbette şunu da vurgulamak yerinde olacak, şair olamasak ta şiir yazmak, güzel bir uğraştır, hiçbir kaygı ve beklenti olmadan yazmak çünkü kelimeler vefalıdır, insanı İnsanı olgunlaştırır kelimelerden uzak olan insan vefasız olur, bizi her zaman diğer şairlere yakın hissettirir, dile getirir, geniş düşünmemizi sağlar.
Ahmet Telli ve Murathan Mungan gibi şairler de şiir yazanlara karşı olumsuz bir eleştiri yapmazlar çünkü önceki cümlede saydığım faydaları pekala onlar da bilirler.

İnsanların taşra yaşamı olduğu için edebiyat lükstür Türkiye’de, Devlet izin vermez her semte edebiyat gitmesine. Görünen o ki yakında tiyatrolar, senfoni orkestraları daha da uzak olacak bize.

Bugün 9 yaşından 90 yaşına kadar herkes telefon kullanmasını neden biliyor, her semtte telefon mağazaları çokça var. telefon mağazaları kadar kitap dergi mağazaları olsaydı insanlar edebiyatı da iyi bilirdi.

Facebook olmadan önce şiir yazan insanların ajandaları vardı onları dolduruyorlardı. şimdi internet var, ajanda yerine internete yazıyorlar. Üstelik bu sayede paylaşıyor ve gerekli saygı çerçevesinde yetkin şair ve yazarlara ulaşarak farkına varmadan, eğlenceli bir şekilde öğreniyorlar. Yine de her usta edebiyatçının vurguladığı en önemli husus önce kitap okumak, bilgiyi kitaptan edinmeye çalışmak, sonra internetten, teknolojiden faydalanılması tavsiye ediliyor.

Her şairin dönem dönem hissettiği duygular farklıdır, konu ve içerik te önemlidir, okuyucu için de durum böyledir. Bazen coşkuyla sevinçle okuruz bir şiiri, bir başka şiirde de olabildiğince hüzünlenebiliriz. İlhan Berk'e göre; şiir mutsuz eder insanı, hüzün verir, denize bakarken acı çeker bir şair diyor . İnsanlar anlamasın diye de şiir yazılır mı, yazılırmış meğerse, bir okursun, anlamazsın, iki okursun anlamazsın, sonra anlamaya uğraşmazsın zaten, “sarı, o çok güzel, giriyor kentime ” diyerek şiiri çeker sizi içine.

Sosyal paylaşım siteleri ve şiir

Genç şairlerin ne düşündüğünü merak etmişimdir hep Koray Can Demirkılıç'la kısa bir sohbet sırasında ; kendisine şiir yazdığını hatırlattığım da, gülümsüyor ve evet diyor biz buna psikolojik rahatsızlık diyoruz kendi aramızda, bu sefer ben de gülümsüyorum.

Ülkede evvelden Aziz Nesin' in söylediği her üç kişiden beşinin şiir yazan olduğunu hatırlatıyorum kendisine ki bugün bu söz Facebook ve Twiter’la da teyid edilmiş durumda. Bu konuda fikrini sorduğumda; olumsuz yönü çoktur, olumlu yönü yok denecek kadar azdır şiir yazmak insanları yalnızlığıyla bütünleştirir. insanlardan soyutlar, toplumdan uzaklaştırır diye yanıt veriyor genç şair.

Şiir ve toplum

Toplumcu yazar ve şairlerin yarattığı eserlere baktığımızda, çağlardan bu yana insan merkezli bir yaklaşım görüyoruz.
Yıllar evvel Nazım Hikmet kitapları yasaklıydı, ve ben çocuk aklımla işçi olan babamdan dinliyordum Nazım Hikmet'i, nasıl biridir diyordum, şiirleri nasıldı. Babam, bizimdir diyordu, bizdendir, insandan yanadır, dünya şairidir, kıymetini bilmediler o başka.

Şiirler sandığımızdan da güçlü hem kendini hem de şairini yaşatıyor yüzyıllarca, ülkemizde de komünist şairler denince ilk aklımıza gelen isim Nazım Hikmet oluyor, siyasi anlayışı ve parti disiplini olan bir şairimizdir Nazım Hikmet. Bir şairi her yönüyle kabul etmek gerekir. Dili ustaca kullanan şairlerimizin başında Nazım Hikmet gelir öyle ki, her kesimden insanın okuyup seveceği, anlayacağı bir dili vardır, büyük bir sanatçımız, evrensel ozanımız ve vatan şairimizdir.

Dilimizin zenginliğini de yansıtır şiir, küfür de konuşma dilimizde vardır, halk arasında söylenen her söz, ustalar tarafından şiirlerinde yerini bulur, örneğin hepimizin bildiği Can Yücel, şiirlerindeki samimiyet, doğa ve insan sevgisiyle asıl gönderme yapmak istediğini okuyucuya aktarır, küfürler ise erir gider şiirin içinde.

Dil aynı zamanda kimliktir bunu Yılmaz Güney'in “Bana kendi dilinden bir şarkı söyle /Kimin adına olursa olsun /Yeter ki çığlığın senin olsun /Sesine dökülsün isyanın /Sesin sel olsun bağırsın /Bana bir şeyler söyle /Ama kendi dilinden olsun /Belki anlamam dediğini/Ama senin dilinden olsun. “ şiiri en güzel şekliyle anlatır.

Usta şair Emre Gümüşdoğan'da genç şairlerle birlikte çalışıyor, şu an 6 kişiyle şiir çalıştığını ve onlarında yavaş yavaş öğrendiğini söylüyor.

Evet diyor şairimiz ,elbette iyidir kelimelerle uğraşmak. Nedense aklıma hin bir soru geliyor, öyle ya, öyle çok hinoğlu hin var ki memlekette;her şeyde hırsızlık var çünkü, kelime avcılığı yani, denetim mekanizması edebiyatta sağlıklı işliyor mu diye soruyorum.
Emre Gümüşdoğan, dizeleri ters yüz eden çok diyor gülümseyerek, siz anlarsınız hemen diyorum, ve başından geçen bir olayı bizimle paylaşıyor; on yıl kadar önceydi, tesadüfen sitenin birinde bana ait bir şiir gördüm. Altında başkasının adı vardı, ve övgüler düzülmüş, bu da teşekkür etmiş.

Kendisine mesaj attım ve şiirin bana ait olduğunu yazdım. Gelen yanıt "ne malum benden çalmadığın. "oldu. bir dergide yayımlanmıştı, buldum fotoğraf olarak taradım mail adresine gönderdim, şiiri kaldırdı. Şiir antolojisi hazırlayan edebiyatçılarımızın da bizlere doğru ve edebi değeri olan eserleri ulaştırmak için sarf ettikleri emeği yadsıyamayız.

Bir sanatçının eserleri nasıl okunur, nasıl sevilir, nasıl anılır, hatta bir insan son yolculuğuna nasıl uğurlanır, bunları bilmeyenlerimiz var. Bir şairin mezarına saldıracak basit, düşünceleri kokuşmuş insanlar var.

Nasıl ki, çok iyi kazanan yazarlar, posta koyup; benim eserlerimi karaborsa alacaksanız hiç almayın diyebiliyor, pekala bir şair de eserlerimi tastamam okuyun, beni sağlıklı değerlendirin, aşk şiirlerimi okuyup toplumcu şiirlerimi boş vermeyin diyebilir, siz olsanız demez miydiniz?

Kim bilir ne sancılarla yazıldı o şiirler, bir de tam tersini söyleyen insanlar var; aşk meşk bizi bozar, biz sadece toplumcu şiir okuruz, garip doğrusu, sanırım anlatabildim, katılmayabilirsiz yeter ki saygıyla tüm eserlerini okuyun sonra, hüküm verin.
İşte böyle, bir sohbetin özetidir bu, şiirle kalın. . . .

Figen Füsun PehlivanŞiir dev çınarların ormanına yapılan mucizevi bir gezintidir aslında...

Şiir dendiğinde, birdenbire, gökkuşağının tüm renkleri burgu burgu gökyüzüne doğru bir yolculuğa başlar. .

Bazen sisli dağ tepelerinde, bazen yemyeşil ovalar da gezer şiir. Şiirin içerisinde efsun vardır fakat bu efsun hiç de öyle batıl bir inanç değildir, ortaçağın çaput kokulu büyücülerine inat şiir, yeniler, iyi ve güzel olanı belirgin hale getirir.

Gelin dev çınarların ormanına daha sık uğrayalım, Yunus Emre, Nazım Hikmet, Geothe, Neruda, Rimbaunt. . .

Figen Füsun Pehlivan
08. 05. 2012

 

   
Diğer Figen Füsun Pehlivan yazılarından seçmeler
AVM'de aşk başkadır
Öykü deneme tadında makale

Bizim şarkılarımız - Makale

Budala - Öykü

Cengiz Aytmatov üzerine - Araştırma

Feminizme ne borçluyuz - Makale ve şiir

Grup Bent 1 - Makale yorum

Grup Bent - Röportaj

Grup Bent konseri - Haber

Grup Bent videoları - Video klip

Hastanede cinayet - Deneme, yorum

Hastanede Cinayet 2. tasarım - Deneme yorum

Hayvanlara kıymayın - Deneme, makale, yorum

Kıvılcım - Deneme

Muzaffer Özdemir röportajı ve röportaj videosu - Röportaj

Neden hayvan hakları - Araştırma ve yazılar

Salvador Dali bize ne anlatıyor - Makale, araştırma

Sevgi trenine bir bilet - Deneme

Yoksulun sultanı Pir Sultan Abdal - Araştırma

Ve moda - Makale, yorum

Mail: figen_fusun_pehlivan[at]hotmail[.]com

 
Google tarafından eşleştirilen sayfalar

 

 

Copyright: Bu yazının telif hakları yazarı Figen Füsun Pehlivan'a ve internet üzerinden birincil yayın hakkı http://tr.grafiksaati.org internet sitesine aittir. Öykünün yazarı ve yayın hakkına sahip site ilgili sayfa kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz. Site ve yazar kaynak gösterilse dahi alıntı miktarı bir paragrafı geçemez. Alıntı yapan kurum; internet sitesi ise bu siteye ve bu sayfaya link vermek zorundadır.

Yazar ya da siteyi rencide edecek tarzdaki yayınlarda veya zararlı alışkanlıkları öven, müstehcen, ya da  aile için uygun olmayan içerikler ile kanuna aykırı mataryellerin bulunduğu yayın organlarında hiçbir şekilde bu yazıdan ve diğer grafiksaati.org yayınlarından alıntı yapılamaz. Yazının ve yazarın hakları uluslararası telif yasalarıyla korunmaktadır.

Grafik Saati online kültür sanat müzik ve gençlik dergisi

Creative Commons Lisansı
Budala by Figen Fusun Pehlivan is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 3.0 Unported License.
Linkteki çalışma baz alınarak yapılmıştır grafiksaati.org.

 

   
  Copyright: Her hakkı saklıdır  | grafiksaati.org[at]gmail.com  |  gizlilik politikası